Bazen parkta yürüyorum, bazen belediyenin tuvaletine giriyorum, bazen deniz kenarında plajda dolaşıyorum… Manzara her yerde aynı: Suyun değeri biliniyormuş gibi değil, aksine suyun bir sonu yokmuş gibi davranılıyor.
Park ve bahçelerdeki sulamalardan başlayayım…
Hortumdan deli gibi akan su, çiçeği sulamak yerine toprağın dışına taşıp çamur oluşturuyor. Yanından geçerken gerçekten içim sızlıyor. Sulama yapılmış olmuyor; resmen suyu bırakıp kaçmışlar gibi bir görüntü. Bir yanda kuruyan barajlar haberleri, diğer yanda suyu sel gibi boşa akıtan bu tablo… İnsanın aklı almıyor.
Sonra belediyenin tuvaletlerine giriyorum.
Klasik görüntü: Bozuk pisuvar sürekli akıyor. Musluk kırık, damlamıyor bile… resmen ince bir dere oluşturuyor. Sanki o suyun bir maliyeti yokmuş gibi. Sanki “devlet öder” sözü sihirli bir cümleymiş gibi, akan her damla gözden kaçıp gidiyor.
Plajdaki belediye duş alanları da farklı değil.
Evinde su faturasını düşünerek kısa duş alıp çıkan insanlar, burada dakikalarca suyun altında kalıyor. Çünkü burada “benim suyum değil” rahatlığı var. Orada kullanılan suyun faturası sorulmayacakmış gibi… Oysa faturası bize geliyor, sadece bize geldiğini fark etmiyoruz.
Asıl acı olan şu:
Devletin suyu diye bir şey yok. O su, toplumun suyu. Yani hepimizin.
Ve o suyun parasını da yine biz ödüyoruz — vergimizle, emeğimizle, geleceğimizle.
Bu yüzden kamu alanındaki su israfı, düşündüğümüzden çok daha büyük bir mesele. Birisinin evindeki musluk bozulsa ertesi gün tamir ettirir. Çünkü fatura ona gelir. Ama kamu alanındaki kırık musluğu kimse takmıyor. Çünkü “benim sorumluluğum değil” rahatlığı var.
Ama işte burası çok önemli:
Boşa akan o suyun bedelini yine biz ödüyoruz. İsraf eden değil; israfa karşı duyarlı olan vatandaş ödüyor.
Ve tüm bunlar sadece ekonomik bir kayıp değil.
Doğa için kayıp.
Barajlar için kayıp.
Yarınlarımız için kayıp.
Şunu artık net bir şekilde söylemek gerekiyor:
👉 Suyu kaybetme riskimiz var.
👉 Kuraklık kapıda değil, eşiğimizde.
👉 Bugün suyu boşa harcayanlar, yarın su olmayınca ilk şaşıranlar olacak.
Bir musluğu kapatmak küçücük bir hareket gibi görünüyor olabilir.
Ama aslında o küçük hareket, geleceğin kaderini değiştiren bir adım.
Kamu malına sahip çıkmak sadece devletin görevi değil. Bizim de görevimiz. Çünkü toplumun suyu, toplum tarafından korunmadığı sürece tükenir.
Eğer bu umursamazlık böyle devam ederse;
-
şehirler daha sık su kesintisi yaşayacak,
-
tarım daha zor ayakta kalacak,
-
iklim daha sertleşecek,
-
biz de en sonunda kendi hatalarımızın sonuçlarıyla yüzleşeceğiz.
Bugün suyun kıymetini anlamazsak, yarın konuşacak bir damlamız bile kalmayabilir.
O yüzden hep beraber şu gerçeği kabul etmeliyiz:
⭐ Suyu korumak bir duyarlılık değil, bir zorunluluktur.
⭐ Kamu suyu da evimizin suyu kadar değerlidir.
⭐ Gelecek nesillere su bırakmak istiyorsak, bugünden harekete geçmeliyiz.
Ve en önemlisi:
Göremediğimiz her israf, geleceğimizden eksilen bir damladır.


0 Yorum